"Onunla yakın alışverişimiz vardı."
Bir müddettir duyumunu almaz oldum bu dostane kullanımın. Satım işleri kıskacına hapsoldu kaldı sanki "alışveriş".
Anlatıyordu oysa neleri. Somuttan verdikçe soyutu alabileceğimizi. Ne somut kavramdı sahi şu "vergi". Ne soyut kavramdı şu "algı". Ne ilişiktiler birbirlerine! Duymuyorduk. Somutun gövdeye soyutun tine seslendiğini de duyumsayamıyorduk. Kurtulursak
düşüncesiyle sırtlanıyorduk. Yanılıyorduk.
Kulak, gövdenin kuluydu. Yalnız duymak sadece kulağın vazifesi değildi.
Gönlün de vazifesiydi. İş'te onu unutuyorduk. Sevinçler, acılar
duyuyorduk fakat düzmecelerdi. Mülke indirgenmişlerdi. Sevincin sevmekle
bir ilgisi olmalıydı. Acının, açıkta aç kalmakla. Yitiriyorduk.
Duyarlılığımız yitiyordu. Özveri gösteremiyorduk. Özveremiyorduk.
Verimliliğimiz azalıyordu. Yapmasak olmaz mıydı? Altın sözcüğünün alt- kökünden türediği bir dili konuşuyorduk.
*Tin: Ruh, can.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder