22 Mart 2013 Cuma

Ve Tabiî Dudakdeğmez (Lebdeğmez)

Gerçek "aşıklar" bir illetin ıstırabını çekerler. Dudakdeğmezlik. Ne vazgeçebilirsin, ne kurtulabilirsin. Kanatan aşkların sevdasında ne denli dudakdeğmezlik var ise o kadar "değer" olacaktır her oluş, her doğuş ve her duruş. Her zaman mı? Değil elbette, bir tat meselesidir bu. Aşık olmak gerekir. Dahası varlığı yoklukta bulmak arzusuyla kaybolmak gerekir.

Sevdiğinizi tutar mısınız? İlişkideki tutanaklarınızı "tutturur" musunuz? Onu bırakmamaya özen gösterir misiniz? Olmadı, sarıp sarmalar mısınız? Gitmek ister korkusuyla çok çok sıkar mısınız? Sıktıkça canını istemeden yakar mısınız? Ve onu en sonunda öldürür müsünüz? Ölsün. Olsun. Yenisini bulursunuz. Fakat neyin? Sevdiğinizin mi? Belki evet, belki hayır. Bir tat meselesidir bu. Nasıl gerekirse.

Sevdiğini tutsaklaştırırım korkusuyla tutmayanları bilir misiniz? Sarkmamaya özen gösterirken sarmamaya özenenler sanılmışları? Can yakmamak korkusuyla yananları? Dudağı değmezleri yani? Başlatmadan yaşayabilmenin  bedelini sonlanmadan kuruyarak öderler. Onları tanırsınız yahut tanımazsınız. Neticede aptalın tekidirler. Yahut abdalın. Artık ne olmaları gerekirse. Dudakları her halükarda değmez işte.

Dudak değmeden aşktan tat alınır mı? Alınmaz. Ol sebeple dudakları daima değeyazar. Engelleri kabullenircesine. Zar zor değer gibi oldukça tadını alırlar, allığın. Tada ilaveten yara da alırlar. Üzülecek bir durum yoktur. Yarası olmayan aşık mümkün mü hiç? O yaranın acısıyla geri de kaçarlar hemen. Geri dönmek üzere. Dudaklar tadını unutur mu hiç değeyazdığının? Hayır unutmaz. Artık o tadın daimi arayışındadır dudaklar. Tutunabilmek adına.

Dudak sözcüğü tutmak kökünden gelir, tutaktır aslı. Zira o sevilenleri tutmak özlemindedir. Bazıları sadece yenecekleri tuttuğu kanaatindedir. Hayata ancak bu şekilde tutunulduğuna onlar inanmıştır. Başka dallar aramazlar, tutunmaya. Yahut her varlığı yiyip tüketmeye şartlanmışlardır. Bedensel ihtiyaçlarını giderdikten sonra tutaklarına alabilecekleri hiçbir olgu yoktur. Sahi neler neler olabilirdi? Ressamın resmettiğine duruş verirken tutakladığı fırçası olabilirdi. Ne yani olamaz mıydı? Gitaristin çıplak parmaklarını kullanması gereken anda tutakladığı penası olabilirdi. Nasıl olamazdı? Aradığı ilhamın gelmez olduğu gecelerde şairin tutakladığı kalem olabilirdi. Olamaz demeyin. Sırf hayata "tutunabilmek" adına. Olur.

Yahut çileye doyamayan aşığın tutakladığı iğne de olabilirdi. Olmaz mı? Yanlış mı olur? Peki olmasın. Fakat başka tutaklara bırakmayacak şekilde tutunmakta tutucu tutakları ne yapacağız? Nereye koyacağız onların her varlığı yiyip tüketme "tutumunu"? Bu en büyük yanlıştır. Bir başka tutağa tutunulabilmek başarılsa, hayata böyle tutunulsa dahi, o tutunulan tutak artık açılmaz olacaktır. O güne kadarki haliyle kalarak açılamadığından hiçbir yenilik de üretemeyecektir. Haliyle de günbegün kuruyacaktır. Aşık ile maşuk ilişkisi. Belki de değil. Tutak karşısındaki tutağı yeri geldiğinde bırakmasını da bilmelidir. Ona güvenip bir daha açılamamak pahasına kendisinin tutulmasına izin vermelidir. Güvenin meyvesi ancak böyle alınabilir. Eylemi karşılıklı yapmanın yalnızca dil bilgisinden doğan zorunluluğuyla fiil işteşleşir. "Tutuşmak" olur.

Eğer hala bunlara rastlayacak kadar şanslıysanız yaşadınız. Yahut öldünüz.

Durun. Böyledir işte aşıklık. Biraz da değildir. Dudakdeğmezlik. Dudağın Farsçası "leb" ile lebdeğmezlik de olur. Leb demeden leblebiyi anlamak deyimindeki leb de yine kendisi olur. Peki nedir bu "dadakdeğmez"? Ozan ekininde* bir söyleyiş sanatıdır.

Altay Dörütü bahsinde bir dolu yazın sanatından bahsettik. Hepsi yazarlarını zorlayan onlara acı veren ne var ki maşuku yani okuyucuyu zevklendiren usullerdi. Maşukun zevki olmasa muhakkak bu usullerin hiçbiri yapılmayacaktı. Maşukun zevklerince anlaşılmamak hüsranı için dahi aşığın maşuğuna ihtiyacı vardı. Dudakdeğmezlik için de bu geçerlidir. Fakat dudakdeğmez o bahisteki usullerle bir anılamaz, yazılı edebiyat dahilinde önceden kurgulanabilir oluşlarından ötürü anılamaz. Zira aşk kurgulanamaz. Ozanların sanatı sözlü gelenektedir. Yeni eser o anın ilhamıyla söylenir. An'a muhakkak tabidir. Bu sanatı tamamen ayrı bir bahiste dile getirmek bundan gerekti.

Dudakdeğmez, Türkçe'nin dudak harfleri olan "b, f, p, m, v" harflerini kullanmadan söz söyleme sanatıdır. Bunu güvenceye almak içinse iki dudak arasına iğne konur. Ozanların hali ilk görene garip gelebilir ancak "aşık atma" başladığında sanatın tadı kavranır. Sözlerin aşık atmış ozanı usuller dahilinde yanıtlayarak doğaçlanması gerektiği yanında veznin ve ayağın da o an belirlenegeldiğini hatırlatmakta fayda var. İlginçtir dudakdeğmez. Ağzın, dudağın, dilin, dişlerin, gırtlağın konuşma sürecindeki eksiltilmiş bütünlüğünü açığa vururluğuyla hayranlık uyandırıcıdır.

Şimdilerde düzenlenen Aşıklar Bayramı, Aşık Şöleni gibi üç beş kişi kalmış ozanları buluşturan etkinliklerde iğne yerine kürdan kullanılagelir. Aşka yeni düşmüşler zeval görmesinler bir sebep, seyreden maşuklar dudak arasında kürdanı görsünler diğer sebep. Dedik ya, "Kanatan aşkların sevdasında ne denli dudakdeğmezlik var ise o kadar "değer" olacaktır her oluş, her doğuş ve her duruş. Her zaman mı? Değil elbette, bir tat meselesidir bu." Umarım benim aldığım tadı siz de alırsınız yiteyazmış bu gelenekten.

-Aşık Murat Çobanoğlu ile Aşık Yener Yılmazoğlu Atışması
-Aşık Cemal Divani ile Aşık Selahattin Kazanoğlu Atışması
-Toplu Aşık Atışması

Hamiş: Bunca lebdeğmez bahsinin ardından aklıma düşen Deli Deli Olma'yı anmadan yapamadım. Hala izlemediyseniz bu filmi görün. Niye mi? Sırf hayata "tutunabilmek" adına.

*Ekin: Kültür