28 Eylül 2014 Pazar

Idioteque (Çeviri Değildir)

Kimler var ambarımızda?
Sığıntılar, sığınmacılar?
Sıkboğaz edilenler, sıkıştırılanlar?
Onları ne zaman şey yapacaksın?
Kadınlar öncelikli, çocuklar öncelikli!

Öncelikli kadınlar, öncelikli çocuklar!
Kadınlar ve çocu...
Gülmekten aklım çıkıyordu!
Sevmedim bu kadını, bana şey geldi.
Sen söyle ben yutarım.

Patlayana kadar hem de, yutarım.
Patlayana kadar, ben. İçim şişti.

Kimleri görüyorum, kimleri göremiyorum.
Kör oldun, kör oldun, kör oldun, kör oldun!
Gördüm, gördüm, haddinden çok gördüm.
Sandım. Bu kadarını bile görmek hiçbir şeydi.

Gördüğün kadarıyla hiçbir şeymiş.
Gülmekten aklımı oynatacağım,
Çocuklar kadınlar öncelikle öncelikli.
Hem de çocuklar daha da önce.

Burada bana müsaade var, her daim, her şeye.
Bana burada müsaade öyle ki, her şeye, ezeli.

Yakınlaşıyor devr-i tera'buz!
Huzurlarınızda değil devr-i tera'buz!
Sizin için geliyor, devr-i tera'buz!
Hele bir iki tarafı da dinleyelim.

(Nefret ettim.)

Felaket tellallığı huyumuzda yok.
Hakikaten oldu, oluyor, olacak.
Felaket tellallığına lüzum hiç mi yok?
Sakın sakın. Olan oldu, olacağına vardırıldı.

Cepler çalışıyor, yediğim şu, yemediğim bu.
Müteharrik vızıldaşıyor, kusamadığım bu,
Unutmadan dün yılında onu ilk ben yaptım.
Paramı al, koş, paramı al işlet.

Paramı al, kurtar, paramı al sevindir.
Al paramı al, tedvir et bu kanı.
Her daim buna müsaadem var.
Kurtarılacaklar ilkin, öncelikli çocuklar.

12 Eylül 2014 Cuma

Ben A Bak Me

Bak sana,
Bana baksana,
Bozulma yağ,
Yüz, tuttum.

Yüzüm kalmadı,
Ucuza gittim.
Yüzüm var mıydı,
Yüzdüm.

Bana bak sana,
Bakın bana.
Bakım bana.
Ne acağım sana?

Çocuk ağlıyor,
Ona baksana?
Ben bakamam
Bu çocuğa.

Bakmak.
Ya da.
Bakmamak.
Ya da ta...

Belki de bakma.
Sana, ona, şuna.
Bir ihtimal ki,
Ben öyle kaç ardım?

Demek,
Satılık arsa,
Alınık darsa.
Terbiyesiz.

Yahut ben yine,
Öyle sine,
Sanageldim.
Bana gelme. Din.

2 Mart 2014 Pazar

İş Görüşmesi

Bir şirketin altında çalışma vakti gelmişti. Ondan üstün olanlarla bugün konuşacaktı. Çalışmak istemiyordu. Fakat sorun yaşamaktaydı. Madden. Sorun, yaşamaktaydı.

İyi giyinmeliydi. İnsan ırkının kıyafete verdiği değere uymalıydı. İyi giyinmeye hep karşıt olmuştu. Fakat insanların iyi giyinmekle neyi kast ettiğini de bilirdi. Gördükleri bunu ona, çok iyi kavratmıştı.

Henüz çocuktu. Kavgayı, şiddeti ona kötüleyen bir ailesi vardı. Akşam yemeğindeydiler. Televizyonda İki çıplak adam şortlarıyla ve eldivenleriyle birbirlerini boks adı altında dövüyordu. Ailesi kanalı değiştirmiyordu. Çünkü tüm yapılanın bir adı vardı, boks. Tüm yapılanın bir kıyafeti vardı, boks. Oradaki tüm anlamsızlığı, lisanslı ve resmi bir seviyeye çeken, takım elbiseli spikerler ile papyonlu hakemin önemini, işte o an kavramıştı. Toplumun ahlaksızlık olarak adlandırdığı olgular belirli isimler ve kıyafetler altında yürütülebilirdi. Hayır onlar katil değildi. Matadordu. Bir adları, kıyafetleri ve gelenekleri vardı. Matador, üniforma giydiyse artık ne yaptığının önemi yoktu. Mesuliyet matadorda değildi. Matadorluk olgusundaydı. O, bunu anlıyordu. İşler böyle yürüyordu. İş görüşmesine gidecekti.

Latince bilmiyordu. Bilemezdi. Yine de üniforma kelimesini uno form olarak okuyarak, tek biçim manasına geldiğini kavrayabilirdi. Üniforma giymeyi hiç istememişti. O, Ziruh'a gitmek istemişti. Hesapları oradaydı. Fakat üniforma giyerse Zürih'e gidebilecekti. Hesapları da öyle. Sorun yaşamaktaydı.

Bu düşünceler aklından düşmediler, o da gökleri delen plazalar bölgesine vardı. Göğü delmekle övünenlere iş'te birazdan kavuşacaktı. Bunların hepsi meziyetti. Göğü delmişlerdi. Ona meziyet ediyorlardı. Bunları düşünmemeliydi. Görüşmenin yapılacağı kata çıktı. Onu bekleme odasına aldılar. Buranın da bir adı vardı. Beklemeyi normalleştiren. Görüşme çoktan başlamalıydı. Saat neredeyse yarım bile olmuştu. O da, yarım olmuştu. Yarısı gitmek istiyordu. Yarısı kalmanın çaresine bakıyordu.

O'nun iç çekişmesini belirli bir seviyeye kasten çeken takım elbise, onun tam gitmeyi düşündüğü zamanda odaya girdi. Elini tutmadı. Elini sıktı. Takım elbiselerin hepsinin eli sıkıydı. Bilinçlilerdi. Onu, bi' linç edeceklerdi. Görecekti. İş görecekti. Onu tutacaklardı. Hem de parayla tutacaklardı. Takım elbise kokusundan tanımıştı. Karşısındaki zevkli bir avdı. Ne hemen başından savabileceği ne de hemen işe alabileceği. Karşısındakini ya böyle plazaların en üst katına koymak gerekirdi ya da plazanın sokağından dahi geçirmemek. Ortası yoktu. Tezini, onun gibiler üzerine yazmıştı.

Ne içersiniz diye sordu. Ne içerirsiniz diye sormadı. Su cevabını alınca takım elbisenin dudakları büküldü. Özgüvensizliğe delaletti. Kötü başlamışlardı. Standart prosedürü uygulamalıydı. Önce biz burada ne yapıyoruz ondan bahsedelim, dedi. Bu binada göğü nasıl deldiklerini kıvançla anlattı. O ise duyduklarıyla 'burada ne işim var benim'i sorguluyordu. Hatırladı. Sorun yaşamaktaydı. Parasızdı. Evet. Fakat o an içinden geçen, onu sermest bırakmalarıydı. Sermest kalamadı. Oturduğu koltuk pahalıydı.

Prosedür bitmiş, sıra sorguya geçmeye gelmişti. Takım elbise, neden biz, niye buradasınız diye sordu. Tüm o plazayı kendinde öznelleştirip, biz dediği an içini hayatını verebilirdi. (Zaten vermişti.) O ise çaresizdi. "Pazara baktığınızda rakiplerinize oranla belirgin seyreden inova..." gibi bir şeyler dedi. Bu parasızım demekti. Beni paralar mısınız demekti. Takım elbise içinden tebessüm etti. Paralamak onların işiydi. İstedikleri herkesi paralayabilirlerdi. Paralandıkları sürece herkes paralanırdı.

Kariyer yapmak istediğiniz anlayışı biraz açar mısınız, diye sordu takım elbiseli. Bu kendinizi tam ifade edemediniz sanırım, demekti. O da kendini tam ifade edemediğinin farkındaydı. O bile kendisini artık yanlış anlıyordu. O sustu. İçindeki diğer o cevapladı. Henüz ortaya çıkmamış sorunları, veri analizleri yaparak, proaktif bir biçimde çözümlemek beni heyecanlandırır, sözcükleri ağzından döküldü. Bu döküntüyü temizlemek artık kolay değildi. Takım elbise içinden gülüyordu. Bu durumum yok, demekti. Onun durumu, belli ki iyi değildi. Bu zamana kadar bir ahmak olarak yaşamıştı. Takım elbisenin ise durumu vardı. Onun durumu iyiydi. (Onun durdurulması çok güzel olmuştu.)

Takım elbise zevkten sabırsızlanıyordu. Fakat şirketimize tam olarak ne katabilirsiniz, sizi niye almalıyım diye sordu. Beni niye almalısınız diye içinden tekrarladı. Alınıyordu. İçindeki diğer o, onu susturdu. Kendi konuştu. Yabancı dillerini sıraladı. Ona hiç bu kadar yabancı gelmemişlerdi. Katıldığı kursları sıraladı. Kursmak istedi. Haftasonları da boş olduğunu vurguladı. Kendine karşı samimiyeti bitmişti. İlanınızdaki projenizde yer almayı özellikle canım çekti, dedi. Canı çekmişti. Takım elbisenin içinden attığı kahkahaları sadece diğer takım elbiseler duydu. İstediği kıvamı bulmuştu. Sihirli kelimeler çıkmıştı. Onun canı artık bir çekti.

Takım elbise alacağını almıştı. Bundan sonrası ona keyif vermezdi. Sormak istediğiniz bir şey yoksa, görüşmeyi bitirebiliriz dedi. Benim için olumlu bir görüşmeydi, haftaya size dönüş yapacağız fakat bilin ki sizinle çalışmak isteriz, dedi. Çalışmak. O, bu kelime üzerine daha önce çok düşünmüştü. İşteş bir halde çalmak durumu. Bu kelimeyi duyunca söylediği tüm hezeyanı geri almak istedi. Göğü delen bu binada ne yaptığını sorguladı. Sorun yaşamaktaydı.

Geçersiz işlem yürüttü. Kendini kapattı. 36. kattan aşağıya çok hızlı bir iniş oldu.